top of page

“… İnsanın yok olması ertelenebilir ama kaçınılamaz bir gerçektir."




Hayal edebildiğimiz en geniş ölçekten ve çaptan hareketle insan kendi varlığına doğru yola çıktığında ulaşılmaz bir uzaklıktadır.

Yine hayalimizin en geniş sınırlarından insana baktığımızda insanın evrende kapladığı yer, en büyük, en güçlü büyüteçlerle bile görülemeyecek kadar küçüktür.

Bu küçüklük, bu kendine yetmezlik, bu evrende kaybolma ancak ve ancak ego sayesinde görmezden gelinebilir veya bastırılabilir. Bu bir rahatlama ve kendini rahatlatma durumudur.

Yokluğa yakın bir yerde, boşlukta sallanan insanın evrendeki yokluğuna bir yer, bir varlık açma durumudur. Bu, yokluktan varlık yaratmaya duran insanın, bir bakıma ete kemiğe bürünerek varlık yaratan “Ben buradayım!” çığlığıdır.


Ete kemiğe bürünerek varlığını kabul ettirme ancak insanın kendinden daha büyük ve kontrol edemediği evreni, evrendeki diğer canlı ve cansızları küçük görmesiyle ya da kendini büyük görmesiyle mümkündür. İşte insanın insanı, diğer canlıları ve doğayı kontrol ederek emri altına alma arzusu ve bu yoldaki tarihsel yürüyüşü bu yüzdendir.

Evrenle, doğayla ve doğal olanla bütünleşerek varlığını kabul ettirme yolunu seçemeyen insanın bu seçimi de ego yüzündendir. Ego izin vermemiştir, insanın kâinatla bütünleşmesine.

Bütünleşemediği için egosunu daha da büyütmek zorunda kalan insan kendini, esas insan benliğini yitirmiş durumdadır.


İnsanın evrenle bütünleşmesi demek kendini yok sayması, ölümü demek olduğunu ego çok iyi biliyor.

Pek çok kişi egosu ile savaşarak evrenle bütünleşme yoluna çıkabilir, ancak çok az kişi bu savaşı kazanır. Çünkü egonun alışkanlıklar denen tanımsız ve sayısız askerden oluşan orduları her an hazırdır.

Egonun her an değişebilen, çoğalabilen ve doğurgan bu alışkanlıklar ordusu neredeyse tüm savaşları da kazanır. Bu nedenledir ki insan her zaman yok olmaya mecburdur.

Ve insanın yok olması ertelenebilir, ama kaçınılamaz bir gerçektir…”

 
 
 

Comments


bottom of page